30 Mart 2013 Cumartesi

MILANO



     Benim en büyük şansım erasmus senemi İtalya'da geçirmek diye düşünüyorum.Yurt dışındaki ülkelere baktığımızda refahlık açısından demiyorum ama en fazla ünlü şehre sahip olan ülke açık ara İtalya.Roma , Milano, Venedik, Floransa, Napoli, Torino, Verona.Her birinin hikayesi farklı ve gerçekten enfes.İtalya'yı gezerken de o kadar beğendim ki özellikle Venedik'in cennet olduğunu bile düşündüm defalarca.Daha ne kadar güzel olabilir ki cennet? Ama her ne kadar Venedik bambaşka bir dünya olsa da nedendir bilmiyorum belki yurtdışına indiğim ilk şehir olduğundan ,belki tarihinden belki kültüründen belki sonbahardaki güzelliğinden bilemiyorum gerçekten ama bal renkli şehir olan Roma’nın bendeki hissiyatı başkadır.Yabancılık asla hissetmedim o şehirde.Milano her ne kadar gösterişli haliyle her bayan gibi beni de derinden vurmuş olsa da bana göre bi Roma değil.Modanın beşiği Milano’da Via Venezia'dan Corso Buenos Aires’in başına kadar Dolce Gabbana magazaları caddeyi ele geçirmiş durumda.Dünyadaki ünlü markaları şöyle bi düşündüğümüzde Gucci,Prada,Fendi,Armani,Versace,Bvlgari,Dolce Gabbana,Hogan,Diesel hepsi İtalyan.Gerçi Floransa'dan sonra bu insanların içinde sanat ,stil ,yaratıcılıkla doğduğunu çoktan anlamıştım.Tabii ki de en ünlü markalar İtalya'dan çıkmalıydı.İnsanları zaten güzel,İtalyanların giyinişleri, tarzları, simaları bile sanat.

        Her zaman en güzel planı yapıp gezmek istediğim İtalya'yı christmas'ta gezmek gerçekten harika oldu.Şehirler zaten çok güzel bir de özene bözene süslenince keyfime diyecek yoktu.Rotayı Napoli'den başlayarak direk kuzeydeki Milano'ya geçip çizmenin ucuna inerek belirledik.Kısaca rotamız Napoli, Milano, Verona, Venedik, Floransa, Pisa, Roma, Benevento..Aralık 26 itibariyle çıktığımız gezide beni en çok korkutan havaydı.Sadece Milano'yu güneşli göremedim.Onun dışında gittiğimiz her şehirde harika hava vardı.Aynı yerleri yazın güzelim havayla tekrar ailemle gezmek en büyük dileklerimden biri.Bu rotada olmayıp içimde kalan yerler ;Porto Fino,Siena,Como,Capri ve Sicilya..Onların da bi kısmını interrail'e, bir kısmını da ailemle gezişime sakladım.

Milano

      Milano denince herkesin aklına ilk gelen moda'nın beşiği oluşu ve aynı zamanda İtalyan kültürü  ve şıklığının doruğa ulaştığı şehir oluşu muhtemelen.Bana göre Milano biraz daha ciddi.İlk indiğimde güney İtalya'ya hakim olan sarı ışıkların beyaz'a dönüştüğü , daha yenilikçi  bir şehir olduğu centrallinden anlaşılıyor.Eğitim seviyesinin güneye göre yüksek olduğu Milano'nun insanı bana biraz daha soğuk geldi.Belki ilk indiğim günün havasından belki Christmas gecesi oluşundan.Milano'da koştur koştur gittiğim ilk yer tabii ki dünyanın 4.büyük Duomo'su.Şehrin direk merkezinde yer alan  katedral şehrin hareket kazandığı yer.Sivri kuleler,heykellerle dekore edilmiş mermer ön cephesiyle hayrete düşüren sıradışı bir yapıt.Christmas gününde bu katedrale denk gelmek büyük şans oldu.Kalabalığın içinden içerdeki ayine katılıyoruz.Bana korkutucu gelen kilise müziğini bu sefer rahipler söylüyordu içerde.Hz. İsa'nın çarmıha gerilmiş ve kilisenin ortasında sallanan hali ürkütücü biraz.Herkesin defalarca mum yaktığı katedrale bir mumda ben yakıp dua ettim tabii ki :)

       
Duomo


Christmas Ayini





Duomo'nun hemen yakınındaki artı şeklindeki alışveriş merkezi Galleria  Vittorio Emanuelle'nin diğer ucu da büyük opera binası La Scala'ya çıkıyor.Galleria Vittorio Emanuelle eski oluşunun yanında şık cafelere,Prada ve Louis Vuitton gibi lüks mağazalara da ev sahipliği yapıyor.O cafelerden birine oturma gafletinde bulunduk.İtalyan tatlısı profiterol ve sıcak cikolataya verdiğimiz 25€'nun acısı hala içimde :)Bu Galleria'nın bir diğer özelliği de cam kubbesinin altında duran boğa figürünün üzerinde 3 kere dönmek.Şans getirdiğine inanılan bu saçmalığı da yapmadan duramadım.






Galleria Vittorio Emanuelle
 
  Milano'da ulaşım metro ve aynı zamanda bu şirin tramvaylarla sağlanıyor.



      Milano'da en çok merak ettiğim Leonardo Da Vinci'nin "Son Yemek" tablosuydu fakat müze kapalı olduğundan giremedik.Castello Sforzesco heybetli bir kale.İçerisinde bulunan sanat müzesinde en ünlü eser Michelangelo'nun Rondanini Pieta'sı.


Rondanini Pieta'sı

      Milano'ya gelip San Siro'ya gitmemek olmazdı.Dünyanın en büyük stadlarından biri olan İnter ve Milan'ın dev mabedi kale görünümlü 80.000 kişilik San Siro'nun dört tarafı dev sütunlarla çevrili.Bu stadın İnter için adıysa Giuseppe Meazza.Rehber eşliğinde gezdiğimiz dev stadın  bir kısmında fan shoplar var.Burda İnter ve Milan'da forma giymiş büyük futbolcuların formaları,aynı zamanda İnter ve Milan'ın kupaları bulunuyor.Soyunma odalarına girdiğimizde ise rehber; Maldini,Ronaldo gibi büyük oyuncuların oturduğu yerleri gösteriyor. Inzaghi'nin koltuğunu gösterince resmen sinirlerim bozuldu.Inzaghi Juventus'ta oynarken ben 8 yaşındaydım ve rövaşata gol atmıştı Galatasaray'a.Hala içimde uktedir.O golü nedense unutamadım :)


San  Siro





A.C Milan'ın Soyunma Odası
 
    Buenos Aires caddesini neredeyse ele geçirmiş olan Dolce&Gabbana vitrinlerinin christmas konsepti..

Dolce&Gabbana

Milano-Ferrari

     Her tarihi yapıtın gece ve gündüz görünümleri bambaşka.Işıklandırmanın da etkisiyle daha da heybetli görünen Milano Katedrali..

19 Mart 2013 Salı

HOLLANDA



       Erasmus ismini  Hollandalı düşünür “Desiderius Erasmus”tan  almış.Erasmus’un gerçek şehri Rotterdam bir sonraki durağım.19 dereceli Roma’dan   2  derece Rotterdam’a  indiğimde kendime gelemeyişim,havaalanında  kuzenimi  seneler  sonra görüyormuşum gibi sarılışım hala aklımda.Şaşkın halde arabayla eve giderkenki  saçmalıklarımı da hala hatırlıyorum: ” Kornaya neden basmıyorsun Nesrin?”  ,”Nesrin şuraya bak 60 yaşında teyze etekle bisiklet sürüyooo bi bak Nesrin nolur bak!”  ,”Burası ne zamandır soğuk Nesrin?”,”Sen de  üşümüyor musun Nesrin?”  ,”Bu şehirde ne kadar  zenci var” ,”Adım başı Sex  Shop ya oha! ”,”Coffee Shop diyo kahve  evi değil ya bu biliyorum , uyuşturucu içiyorlar di mi burada?”,”Elele adamlar  gördüm Nesrinnnnnnnnn!!!” , ”Bu ev yamuk kare mi? Camından düşüverirsin valla muazzallah! ” ve Nesrin’in kahkahaları.Bunların  hepsi  yarım  saatlik havaalanından eve gidiş süresince yaşanan şoklarım ki bu daha  9 günde yaşanacak diğer travmaların habercisiymiş.

        

      Kına ve düğün telaşesi  öncesi beni bekleyen ev  halkıyla bile tam oturamadan Nesrin’le attık kendimizi dışarı.İtalyanların bize benzer hali hiç yurtdışındaymış hissi yaratmamış bende.Rotterdam’ı gezerken  Avrupa’da olduğumu daha net anladığımı söyleyebilirim.Geniş kanallar üzerindeki dev köprülerden geçerek merkeze ulaştığımızda Westermeijer  (Eski beyaz ev) göze çarpıyor hemen.Meğersem burası  Almanlarla savaş sonrasında Rotterdam’da ayakta kalan tek yapıtmış. Almanlar vicdana gelip yıkmaya kıyamamışlar.Ve daha sonra yanında duran küp evler görünüyor.. Zaten şehrin tamamı yeni evler  ve kanal kenarındaki  gökdelenlerle dolu.Avrupa’nın en büyük limanına sahip olan Rotterdam ,Amsterdam’a göre biraz daha burjuva.Gerek insanı , gerek şehirleşmesiyle daha sakin.Geceleri saat 12’den sonra canlanan şehrin en ünlü clublarından birine girdiğimde burada her şeyin daha nezih olduğunu gördüm .Etraftaki kız yoğunluğu dikkatimi çekti direk.House müzik gece 2 itibariyle R&B’ye dönüştü ve etrafımdaki Beyonceler inanılmazdı  ve kendi  aralarında kesinlikle rahatsız edilmeden eğlenen kız grupları çok hoşuma gitti.Nesrin’e bu durumu sorduğumdaki cevap aynen şu:”Pinot burası Hollanda.Hollanda’da hayat gece başlar sabah biter.Herkes eğlenir sonra kendi evine gider.NET! ” Ben hayatımda hiç bir yerde o kadar rahat eğlenmemiştim. 


Westermeijer-ROTTERDAM


KÜP EVLER
 
      Her güne ayrı planları sıkıştırmaya çalışırken kına ve düğün telaşına da giriyoruz bir yandan.Nasıl bi şanssa artık Rotterdam’da Nermin ablamın kınasıyla Konyalım’da bir güzel döktürüyoruz.Konyalım nedense her yerde beni bulur ,duyunca da yerinde durana aşk olsun! Tam Türk örf ve adetlerine göre yapılan kınada, elimizde mumlarla yüksek yüksek tepeleri söyleye söyleye dönüyoruz.(Hayatımda elime kınayı ilk kez Hollanda’da yaktım bu da garip oldu!). Bir  gün öncesinde kınaya gelecek diye duyduğum gay çifte kitlenmiştim .Tüm gece bir yandan onların aşkını izlerken bir yandan Hollandalı arkadaşlarının göbek atışlarını izleyerek Nesrin’le eğlencenin dibine vurduk.

       Tepinerek geçen son 2 geceye rağmen ertesi  sabah erkenden Amsterdam aşkıyla kalkıp yola koyulduk.Trendeki anons yapan bayanın anonsu 4 dilde yapması ve herkes tarafından deliler gibi neredeyse british aksanlı konuşulan İnglizce ,İtalya'dan sonra şok etkisi yarattı.Hollanda’nın simgesi yel değirmenlerinin olduğu dümdüz ovaları geçe geçe ulaştığımız şehir Avrupanın en özgür şehri:AMSTERDAM..

AMSTERDAM CENTRAL
  
 

İstasyondan çıkıp ilerlediğimizde karışımıza çıkan ilk müze: SEX MUSEUM! Gelmeden önce her şeyini araştırıp okumuştum ama pek ciddiye almamışım demek ki.

Nesrin bu şehir Edepsiz!

        İçeri girdiğimde çocuklarıyla gelen aileleler vardı.Ne olabilirdi ki yani? Deme benim gibi sakın!!Kafamı kaldırıp televizyona baktığımda porno film olduğunu gördüm önce.Çığlıklar ,bağırmalar garip sesler yankılanırken, müzede kelepçeli ,ağızlarında bağlanmış ,ellerinde deri kırbaçlarla hareketli çıplak cansız mankenlerle karşılaşıyoruz.Ve bunların arasından bazı cansız mankenlere sensör konulmuş.Önünden geçtiğini fark edince soyunarak sana doğru şişko adam geliyor.İşte tam orda Konyalı Pınar çığlığı bastı.Her şeyin nasıl bu kadar alenen sergilebildiğini benim aklım almadı.Sex ve objelerinin günümüze kadar nasıl geldiğini anlatan,onla ilgili her türlü alet edavatın bulunduğu, çıplak insan figürleriyle dolu,gereksiz bir müze.





Amsterdam sokaklarında bir sonraki hedef Red Light District!
      

      Amsterdam’ın en ünlü caddesi.Alenen fuhuşun yapıldığı et pazarı.Yüksek camların önünde oturmuş yaşıtım kızlar kendilerini pazarlamaya çalışırlarken aynı zamanda  camı açıp pazarlık yapıyor müşterileriyle.Sokakta her şey serbest fotoğraf çekmek dışında.Delice dans eden kızlar mı , yoksa yaşlı  şişko teyzeler  mi??Benim kanım dondu ilk önce ama sonradan düşününce insanlarının rahat, çıplak koşsan bakmayacak olmasının sebebi bu belki de!

Red Light District
 

Sex museum hatasından sonra erotic müzesine girmek aklımızın ucundan geçmedi tabii ki!

Erotic Museum
 Dam Square!
        

       Red light’tan sonra yolumuzu ararken birine nasıl gitceğimizi sordu Nesrin Hollanda'ca.Nesrin’e gelen cevap: ”şurdan dimdirek git BACIM” çok Türk var çok!
      Amsterdam’ın kalbi Dam Square’e geliyoruz.Madame Tussauds’a o gün her ne kadar giremesek de en ünlü caddelerinde alışverişe koyuluyoruz.Çikolata dükkanlarındaki çeşitlere ölüp bittim.Siyah şekerimsi jelibonlarıyla hiç hoşlaşmadım.

Dam Square


NES!

 Nesrin bu şehir bişi kokuyo yaa ne ya bu?Ekşimiş yoğurtlu sigara dumanı gibimsi !!!
     
        Uyuşturucunun legal olduğu bu ülkenin sokakları buram buram ot kokuyor.Adım başı  coffee  shop bulmak mümkün.Coffee shoplarda space cakeler,boy boy otlar ve daha bilmediğim bir sürü şey.Neyse!
    Döndükten sonra gündüz Primark’ta kendimi kaybettim akşamları da  Rotterdam’da her gece farklı ülkelerin yemeklerini  yedim ama en çok hoşuma giden Hollanda guyanası Surinamlıların yemekleri oldu.Balıklı tavuklu ilginç lezzetleri vardı gerçekten.Sushi  benim gibi midye bile sevmeyen biri için tam bir hayalkırıklığıydı..

 
Coffee Shop

     Hollanda’ya gelip de Erasmus köprüsünden yürümemek ve bisiklete binmemek olmazdı.Bisiklete binmek için havanın açmasını beklemeye gerek yok biliyorduk asla açmayacağını.İnsanlar yağmur çamur dinlemeden bisiklet sürüyorlar bu ülkede.



      Amsterdam aşkı bitmedi yine yine gittik.Bu sefer Madame Tussauds’u gezdik.Gezinin en eğlenceli kısımlarından biriydi.Ünlülerin birebir özellikleriyle yapıldığı bal mumu heykelleriyle gerçekten çok eğlendik.




  


Bu kadına aşık olmamak elde değil
    

charlie chaplin

  

         Amsterdam denince akla gelen diğer bir şeyde “I  Amsterdam “yazısı.Sürekli yer değiştiren bu yazıyı bulmak 1 saatten fazla vaktimizi aldı ama kanalları bir bir atlayarak bulduk sonunda 

I LOVE AMSTERDAM
      
       Beklenen gün,düğün günü geldi çattı.Den Haag’da olan düğün rüya gibiydi gerçekten.Bi tur daha Konyalım’da oynadıktan sonra  Hollanda gezimin de sonuna gelmiş olduk. Tüm ailem Türkiye’de sanarken bir aileminde Rotterdam’da olduğuna tanık oldum.En güzel yanı bu oldu şüphesiz.Kardeş kadar yakın olduğum kuzenim en büyük çılgınlığıma da şahit tek insan.Sonsuza kadar unutulmayacak günler,ilkler yaşadık.Nesrin dışında kimseyle yaşayamazdım heralde.İyi ki varsın Nes!



P.S:İlk defa müzeyi vakit kaybı gördüm.Amsterdam'daki diğer müzeleri gezmeyi interrail turuna erteledim.Son bir şey;Amsterdam’a gidip delilik yapmadan dönmeyin!Öptüm seni Heineken'in vatanı!
 



8 Mart 2013 Cuma

ROMA



    Hayalperestliğin doruklarındaysan ve aşık olmaya aşıksan  senin şehrin Roma dostum…İlk sonbaharda gezdim buram buram tarih ve kahve kokan başkenti :)Zaten sonbaharın diğer adıymış bal renkli güzel şehir Roma...Sürekli sonbahardaymışsın ve geçmişteymişsin hissini uyandırır.Ne zaman gidersen git Roma hep sonbahardadır.Kısaca Roma anlatılmaz yaşanır.



     Roma’nın tüm gezilecek yerleri birbirine yürüme mesafesinde olduğu için harita dışında hiç birşeye ihtiyacım yoktu.Kendimce belirlediğim rota genelde dünyanın en büyük Katolik kilisesi Vatikan’dan başlar.Pazar günleri halkı selamlayan papayla henüz denk gelemedim ama her seferinde görev gibi giderim Vatikan’daki San Pietro meydanına.Sırf kanalın üstündeki Bernini’nin yaptığı melek yolundan geçmek için uzatırım yolumu.O yolda sanki bulutların eşliğinde melekler arasından yürürüm kanalın kenarından, sapsarı yapraklara ayaklarımı sürte sürte. Yürürken  arada arkamı dönüp Castel Sant’Angelo’ya baka baka giderim Popolo meydanına.Popolo’da çok bir numara yok gibi görünse de meydanın tepesine çıktığında büyüleci manzarayla karşılaşırsın.Ele geçirir Roma seni.Tüm şehir tamamen ayaklarının altında kalır..Dalar gidersin karşında Vatikan, solda uzaktan parlayan bembeyaz Piazza Venezia hemen ardında Colosseum görünür..Bu sefer uzaktan izlerim şehri..Doyumsuzluğun sonu olmadığından iner Roma’nın en ünlü alışveriş caddelerinden olan Via Condotti’den yürürüm.Bana Dolce Gabbana,Bvlgari,Armani,Prada eşlik eder.Yolun sonu İspanyol merdivenine çıkar.İlla ki oturur izlerim geldiğim caddeyi.Sorarım İtalyanlara kafamdan “kriz nerede?kriz varsa Prada neden bu kadar kalabalık?”Herkesin ağzında dolanan ;İtalyanların marka takıntısı olan bir millet olduğu yemeyip içmeyip 2.000 euro verip Prada çanta taktığını beynimde doğruladıktan sonra Fontana di Trevi nam-ı diğer Aşk Çeşmesine yol alırım..Sokaklar ötesinden su sesi gelir ve heyecan hissi yaratır.Ardından karşılaşılan görüntü enfes .En sevdiğim renk ,yeşil turkuaz arası muhteşem bir renkte su.Önce melek figürlerini izlerken sadece su sesini dinlerim sonra sadece insanları.Dillerini anlamasan bile  mutluluk çok net anlaşılır ses tonlarından.Aşık olmaya aşık olan binlerce insanın toplandığı bu yer insanı bu kadar mutlu ettiği için adı Aşk çeşmesi heralde. Dönüp dönüp atılan paralar insanoğlunun ne kadar hayal,dilek ve arzu beslediğinin bi simgesi aslında. O yüzden dedim ya Roma çok hayalperest.Ben ilk kasımda gittim ve şahit oldum ki Kasımda Aşk başkaymışJ O çeşmeyi günlerce aylarca izle yine doyamazsın..Aşk çeşmesi vurgunundan sonra Panthenon pek normal bir şey gelivermişti gözüme.Ardından kocaman anıt Piazza Venezia’nın devasalığı ,görkemi göz doldururken Romalıların sevmediği bir yer oluşu hep kafamı karıştırmıştır.Bu yapıt sevilmez mi?Kenarından hemen ilerleyince de enfes Colosseum tam karşındadır.Harika muhafaza ettikleri harabelerin yanından gidilen Colosseum tek kelimeyle muhteşem.Bu gladyatörlerin dövüştüğü dev arena beni çok etkiledi.Ve Colosseum’u görünce hemen aklıma efsanenin sözü geldi. ”Colosseum ayakta kaldıkça Roma’da kalacaktır.Colosseum yıkıldığında Roma da yıkılacaktır; ama Roma yıkılırken dünya da onunla birlikte yıkılacaktır.” Kısaca Roma bir yana,gerisi bir yana benim için.

VATİKAN

       İtalya'da din ve sanat tamamen iç içe.Dünyanın en küçük ve bağımsız ülkesi Vatikan bunun en güzel örneği.Her gittiğimde upuzun kuyrukların olduğu Vatikan her ne kadar bana çok anlam ifade etmese de San Pietro meydanından etkilenmemek elde değil.Berninin tasarladığı dev meydan yüzlerce kolonlarla çevrili,ortada bir  dikilitaş ve dikilitaşın ucunda kocaman bir haç var.Bu tam San Pietro Bazilikasının önünde kalıyor.Papa da bu bazilikadan halka sesleniyormuş.Bazilika'nın içi tamamen dev gibi resimlerden ,Papaların Hz. İsa'nın ve meleklerin heykellerinden, ve günah çıkarma odalarından oluşuyor.En güzel eser şüphesiz Michelengelo'nun Pieta'sı.Ayinlere denk geldiğim zamanlarda sadece özel kişilerin girebildiği söyleyen görevliler doğal olarak bizi içeri almadı.Uzaktan izledik ve dua ettik bizde :)

Akşam bal rengi ışıkları yandığında daha görkemli hale dönüşen San Pietro Bazilikası







Kutsal suya dokundum :)
Bazilika kubbesinin gece uzaktan görünüşü


       Castel Sant'Angelo  Roma'da gitmeyi en çok sevdiğim yer..Kanalın üzerindeki Melekler köprüsünden yürüyerek melekleri hayran hayran izlemek benim zevkim :)

 Castel Sant'Angelo


 Castel Sant'Angelo

 Popolo meydanındaki tepeden görünen dikilitaş ve Vatikan


Popolo


İspanyol Merdivenleri

     Roma'nın en hareketli olduğu ve aşıkların buluştuğu yer.Her ne kadar abartıldığı kadar olmasa da geceleri bile çok kalabalık olan ispanyol merdivenlerinde gece oturmak,kalabalığı izlemek çok güzel :)

İspanyol Merdivenleri


Via Condotti



Fontana della Barcaccia çeşmesi

Aşk Çeşmesi

     Resmen insana mutluluk aşılayan,insanın nefesini kesen devasa çeşme.Birbirleriyle sonsuzluğa gitceğine inanan,aşkı hisseden yüzlerce insan dileklerini suya sallarkenki mutluluğu görülmeye değer.Gece muhteşem görüntüsü insanı deler geçer adeta.İnsanın aşık olası yoksa bile vurulabilir her an orada birine :)


Her gün havuza atılan para miktarı 3000 euro'ymuş.Bu para şehirdeki fakir insanlara bağışlanıyormuş.

Tüm sevdiklerim için :)

Tüm tanrıların tapınağı Panteon.

Panteon

Piazza Venezia

      Bu dev yapıt normale göre biraz yüksekte durduğu için ürkütücü gelmiştir bana .Her daim duran askerler fotoğraf çekinirken bile sıkıntı çıkarabiliyor.Anıt italya'nın ilk kralı Vittorio Emanuella'ya ait. 


COLOSSEUM

      Roma'nın olmazsa olmazı,italya'nın en çok turist alan yapıtı.Dışardan hem modern hem antik duran Colosseum dünyanın 7 harikasından biri.Gladiatorlerin kanlı eğlence anlayışının merkezi olan Coloseum gece  bambaşka renge bürünür ve ben onu daha çok sevdiğimden hava karardığında ballı colosseum'a giderim ve turumu arenayla bitiririm.

         Roma'ya gelenler önce hava karardıktan sonra sütunlardan ayaklarını sallayıp Colosseum'u izlemek ardından aşk çeşmesini izlemek sizi mest etmeye yetecektir.



   
     



         Son yılbaşını Roma'da kutlamak gerçekten çok güzeldi.Colesseum kalabalıktan yürünmezken,biz yanına kadar zor bela  ulaştık.Torpil, kız kaçıran ve bilumum havai fişeklerini  italyanlar  kendileri atmaya başlamıştı çoktan.Saat 12'yi gösterdiğinde Coleseum'un tepesinden atılan havai fişeklerle süslenen Roma bana en özel yılbaşını yaşattı gerçekten.

Roma'da büyük meydanlardaki dev yılbaşı ağaçları şehri masalsı yaptı.
Solda ispanyol merdivenleri,Sağda Popolo.
     
Dev ekranda yeni yıla saatler kala
Yılbaşı gecesi Piazza Venezia

Harika süslenmiş Otel
Yılbaşı gecesinde havai fişekler atıldığı sırada çektiğim video :)




Roma Termini

      Ve son olarak Roma'ya gelmeden önce bu filmi kesin izleyin geziceğiniz yerleri önceden görmek heyecanı artıracaktır.